Christmas zamanı yurtdışına tatile gidiyorsanız,
tavsiyem şehri hava karardıktan sonra gezmenizdir.
Çirkinlikler karanlık ile örtülürken, ışıkların dansı gözlerinizi kamaştıyor.
Ay, noldu bana? Neredeyse romantik olacaktım.
Bence bu zamanda hiç bir yere gitmeyin
zira Noel tatiline giren herkes kendini sokaklara vuruyor,
üstüne bir de bizim gibi gezmeye gelenler...
çekilecek nane değil, biz ettik siz etmeyin :))
Neyse biz yine de büyük bir azim ve Lal ile
Londra'yı yine adım adım gezdik o_O
Yukarıdan itibaren,
bizim yürüyüş rotamızın başlangıcı
Oxford Street'ten fotoÄŸraflar.
Işıklandırmaya'da reklam alındığını ilk defa görmezlerin beraber,
Marmite'nin her zaman ki ve benim çok güldüğüm sloganı
"Ya seversin, ya nefret edersin"
ışıklar ile şekillenmiş.
Biri Marmite kavanozunun içine dalarken,
diğeri yılbaşı şapkasının içine kusuyor :)))
Işıklandırmada üstünlüğü pek tabi Selfridges koruyor.
Gerçi bu eflatun ışıklar onun her zamanki hali.
Vitrinleri ise yine çok iyiydi fekat kalabalıktan pek bir şey çekemedim :(
Yukarıdaki noel kafa ise
Bir facebook sayfasına fotoğrafınızı ekledikçe değişiyor ;)
Oxford Street'i bu ışıklar ile baştan sona yürüyüp
Regent Street'e sapıyoruz.
Daha şık bir süsleme tüm caddeyi kaplıyor.
Ama fazla ilerlemeden Carnaby'e bir dalıp çıkıyoruz.
Carnaby sokakları Rolling Stones'un 50. yılı nedeniyle
plaklar ve fotoğraflarla ışıldıyor.
Kingly Court'a hızlıca bir göz atıyorum,
yazın geldiğimde buradan haberim yoktu, merak soğuğu yeniyor :))
Tekrar Regent'a çıkıyor ve kalabalığı yararak
Picadilly Circus'a varıyoruz.
Yazın oturup dinlenmiştik ama
soÄŸukta tek yapabildiÄŸimiz yola devam etmek.
Leicester'a doğru dümeni kırıyoruz,
daha önce Soho'yu sokak sokak tavaf ettiğimizden
ve akşam bebek ile gitmek anlamsız olduğundan es geçiyoruz.
Galiba Soho ile ilgili yazmayı unutmuşum,
onu da bir ara yazayım ;)
Leicester'a ulaşınca acaba Trafalgar'da neler oluyordur diye
merak ediyor ve hızlı adımlar ile meydana ulaşıyoruz.
Görüntü yukarıdaki gibi sesleri ise ben anlatayım,
bir grup dev çam ağacının önünde Noel şarkıları söylüyor,
diğer grup ise merdivenlere oturmuş onları seyrediyor :)
Bravo, şak şak yapıp,
Covent Garden için geri dönüyor ve
bu dönemde Londra'nın en sevimli yeri ilan ediyoruz.
Jamie Oliver'ın restaurant yine Türk ile karşılaşmış etkisi yapıyor :))
Pasajlarda dolaşıp
ruhumuzu mutlu ettikten sonra
Thames'e doğru yürümeye başlıyoruz,
yine merak, acaba London Eye tarafında bir şeyler oluyor mu diye?
Karşımıza çıkan manzara böyle, hemen bir banka kuruluyoruz,
Lal her ne kadar gezmeyi seven bir çocuk olsa da
burada pes edip kendini uykuya veriyor.
Biz Big Ben'e saati sorup London Eye'ın yanına geçiyoruz.
Bu noktadan sonra görüntü yok
çünkü telefonun şarjı da bu tempoya dayanamıyor.
Ama Noel için kurulmuş güzel panayırı gezip,
hızla dönen Atlı Karınca'yı izleyip,
yeter diyip otele çark ediyoruz ;))
Not: Bu Christmas/Yılbaşı periyodunda
aynı anda hem Londra hem de Paris'te bulunmuş biri olarak
şunu söyleyebilirim;
Adamlar için önemli olan, Noel'e kadar ki periyod ve Noel akşamı
yani 26 Aralık'ta tüm şaşa sona eriyor.
Yılbaşı onlar için Noel kadar önemli değil.
Hani diyorlar ya Yılbaşı niye kutlanıyor Hristiyan adeti diye
adamlar aslında yeni yılın gelişini bizim kadar önemsemiyorlar,
daha doÄŸrusu Noel kadar...
İşte öyle ;)